MARDİN BULGURU NE ANLATIR?
Bir toprak, üzerinden geçip giden kaç medeniyeti doyurabilir? Bütün cömertliğiyle, zamana hiç yenilmeden… Toprağın altındaki değeri gökyüzüne uzatan bir zenginlik, fark edilmeyi hak etmez mi? Bu topraklar, kendisine emek gösterene hiç yüz çevirmedi. Bereketli Hilal’in en kuzeyinde, tarihin başından çıkıp gelen Mardin… Ve ihtişam dolu Mezopotamya Ovası. Yeryüzünün yeşilini gökyüzünün mavisiyle bir araya getirirken, toprağından fışkıran başaklarıyla, içi doldukça başını eğen mütevazı başaklarıyla sofralara iyilik taşıyor. Bin bir emekle toplanan hasatlardan buğdaylardan elde edildi; kaynatıldı, kırıldı, taşından toprağından ayıklandı, yıkandı ve güneşe sunuldu kerpiç damlarda. Bazıları taş değirmenlerde dövüldü. Zaman değişip buğdayların yolu modern tesislere düştü ama yine de insana kalan bu miras hiç değişmedi. Çeşit çeşit bulgur türlerine dönüştü bu buğdaylar. Dile kolay; buğday tohumları toprağa düştüğünden bu yana neredeyse 10 bin yıl geçmiş. Güneş en tepede başakları filizlendirmek için beklerken, Mardin çiftçilerin terleri toprağı suladı. Bu emekler boşa gitmesin ve sofralara gelsin diye özenle yolculuğa çıktı her seferinde. Sofralarda bilinen en eski dost olarak kalmayı başardı. Bir tabağa birden fazla kaşık daldırıldı. Geçmişi gelecekle, eşi eşle, dostu dosta birleştirdi sofralarda. Bulgur, hep kendisinden fazlası oldu…